Yazılım ile ilgili notlar

Çözdüğüm problemleri ve bu yolda öğrendiklerimi yazıyorum. - “Söz uçar, yazı kalır”

Thinking, Fast and Slow

09/06/2024 tarihinde eklendi

Kendiniz hakkında çok şey öğrenebileceğiniz bir kitap bu. Biraz ders kitabı gibi, okurken zorluyor çünkü anlamak için bir hayli çaba istiyor ve çoğunlukla da beyin gıdıklayan konulara değiniyor. Kitabın detaylarına ve yorumlarına goodreads üzerinden bakabilirsiniz.

Kitabın yazarı Daniel Kahneman, nobel ödülü kazanmış yahudi bir bilim adamı ve geçenlerde (Mart 2024) vefat etti. Daniel Kahneman insan beynini iki sistem üzerinden açıklamaya çalışıyor.

Beyin tembelliğe yatkın olduğundan, sistem 2’yi mümkünse devreye sokmak istemez. Sistem 2 devreye girdiğinde bile, tembelliğimizden ötürü sistem 1’in yönlendirmesine mâruz kalabilir.

Kitap, sistem 1’in zâfiyetleri ve bunlardan doğan çeşitli yanılgıları ayrı bölümlerde incelemiş. Ben de aklımda kaldığı kadarıyla bunları paylaşmak istedim.

Thinking, Fast and Slow

Her Şey Gördüğümüzden İbarettir Yanılgısı (WYSIATI: What You See Is All There Is)

İnsan beynindeki karar mekanizması, elindeki veriyi kullanarak çalışır. Fakat bu veri, dünyanın tamamını tam anlamıyla yansıtamayacağı için aslında eksik veriyle çalışıyor beynimiz, ve sanki bizim deneyimlediğimiz şeylerden başka bir bilgi/veri yokmuşçasına aslında oldukça kısıtlı bir perspektiften bakıyoruz olaylara.

Mesela yeni tanıştığınız birini düşünün, ilk andan itibaren beyniniz o kişinin notunu verir ve onu bir yere konumlandırır. Bu sistem 1’in halt etmesidir ve fazla güvenilmemelidir. Diğer yandan, sistem 1’in olayı sizi yormadan en kısa şekilde bir yargıya varabilmek olduğu için aslında oldukça şahane bir iş yapmaktadır. Sadece dikkat etmeniz gereken şey şu, sistem 1’in verdiği yargılar çok kısıtlı bir bilgi üzerinden verildiği için yanılma payı yüksektir. Okul hayatınızı düşünün, kim bilir kaç kere baştan hiç sevmediğiniz biriyle sonradan sıkı dost olmuşsunuzdur, işte sistem 1’in yanılmasına bir örnek.

Basite İndirgeme (Attribute Substitution)

Zor bir soruyla karşı karşıya kaldığında, beynimiz onu daha basit bir soruyla yer değiştirerek cevaplandırır. Örnek vermek gerekirse:

Zor soru: Apple hisselerine yatırım yapmalı mıyım?

Kolay soru: Apple ürünlerini seviyor muyum?

Apple hissesi alacağınız zaman, beyniniz bu kararı asıl sorulması gereken soru üzerinden değil de alternatif kolay soru üzerinden cevaplandırarak bir karara varır. Bu sistem 1’in verdiği bir karardır, yanılma payı yüksektir.

Olaylara Bakış Açısı (Framing)

Bir soruya vereceğimiz cevap, o sorunun nasıl sorulduğuna göre değişir. Kitaptan bir örnek, doktor sizi muayene ettikten sonra olmanız gereken ameliyatla ilgili şöyle diyor:

a) “Ameliyattan sonra bir ay içinde ölme ihtimaliniz %10.”

b) “Ameliyattan sonra bir aydan uzun bir süre hayatta kalma ihtimaliniz %90.”

Burada “b” alternatifi diğerine göre çok daha pozitif hisler uyandırıyor, oysa ikisi de aynı şeyi söylüyor, oranlar aynı çünkü. İnsan “a” şıkkını duyduğunda, ölüm gözünün önüne daha net geldiği için çok daha negatif bir etkiye maruz kalıyor.

Olasılıkların Göz Ardı Edilmesi (Base Rate Neglect)

Bir olasılığı değerlendirirken, büyük resmi gözden kaçırmaya meyilliyiz. Kitapta şuna benzer bir örnek veriliyor:

“Ahmet çok utangaç ve içe kapanık biri. Oldukça düzenli ve detaycı bir insan.”

Bu tanıma bakarak, sizce Ahmet büyük olasılıkla kütüphaneci mi yoksa çiftçi midir?

Eğer base rate, yani ülkedeki çiftçi/kütüphaneci oranını göz ardı edip, tanım üzerinden gidersek hepimizin tahmini kütüphaneci olacaktır. Çünkü verilen tanım, kafamızdaki kütüphaneci tasvirine çiftçiye oranla çok daha yakın. Ama ülkedeki çiftçi sayısı kütüphaneci sayısından yüzlerce kat daha fazla, o yüzden Ahmet’in çiftçi olma olasılığı çok çok daha yüksek.

Zarardan Dönememek (Sunk Cost Fallacy)

Zararın neresinden dönsen kârdır mantığını işleme koyamamak, belki durumu düzeltebilirim, bunca yol geldim diye yanlış üzerinde inat etmek. Bir yolda belli bir emek harcadıktan sonra, o yola o kadar yatırım yaptıktan sonra, insan yanlış yolda olduğunu düşünmekte zorlanıyor ve zararını katlayarak inatla o yolda devam ediyor.

Ortalamaya Meyil (Regression To Mean - Regression Fallacy)

İstatistikte, değişkenler takip ettikleri dağılımın ortalamasını koruma eğilimi gösterirler. Bunu gerçek hayata uygulayabilmek için, şans faktörünün yüksek olduğu olaylara bakmak gerekir. Örnek olarak, eğer bir şirket geçen yılı çok iyi geçirdiyse, bu yıl o kadar da iyi olmama ihtimalleri daha yüksektir. Ama biz bunu bu şekilde düşünmeyiz de, geçen yıl başarılı olduysa bu yıl da büyük ihtimalle başarılı olacaklardır diye yorumlarız. Futboldan örnek vermek gerekirse, iyi bir futbolcu bu sezonu çok kötü geçirdiyse, muhtemelen bir sonraki sezon bundan daha başarılı olacaktır ki uzun vadede kendisinden beklenen ortalamaya yaklaşabilsin.

Burada kilit nokta, incelediğimiz olayın şans faktörünün çok yüksek olması gerekliliğidir (random variable gibi davranması). Mesela tamamen şans faktörüyle belirlenen bir süreç düşünelim, 100 kere yazı-tura attığınızı ve sonuçları bir kenara not ettiğinizi düşünün. Sonuçlara tek tek bakarken, eğer yazı önde gidiyorsa, bir sonrakinin tura olma olasılığı daha fazladır ki toplamda 100 örnek hemen hemen eşit olabilsin.

Başarılı bir öğrencinin velisi olduğunuzu düşünün, öğrenciniz bir sınavda kötü not aldı ve siz de onu bir güzel haşladınız. Bir sonraki sınavda öğrenci çok daha iyi bir not aldığında ne düşüneceksiniz? Muhtemelen şöyle diyeceksiniz, “bak kızdığım iyi oldu, kendine çekidüzen verdi”. Oysa muhtemelen gerçekte olan şey, iyi öğrencinin ortalamada iyi notları olacağı için, kötü geçen bir sınavda şanssızlığının kurbanı olmuştur ve bir sonraki sınavda siz ona kızmasaydınız bile zaten iyi yapacaktı ki ondan beklenen ortalamaya yaklaşsın.

Tam tersi de mümkün, çok iyi geçen bir sınavdan sonra çocuğunuzu övdünüz ve bir sonraki sınavda kötü bir not aldı. Siz övdüğünüz için rehavete kapılıp gevşediğini düşünebilirsiniz, oysa gerçekte olan şey yine ortalamaya meyil.

Başlangıç Noktası Etkisi (Anchoring Effect)

Düşünce ve kararlarımız üzerinde çok net etkilere sahip bir olgu da, başlangıç noktası olarak nereyi aldığımızdır. Mesela pazarlığı açarken ilk söylenen rakam veya ürünün etiketindeki fiyat bizim için bir kıyas noktası olur ve müteakip süreç bu rakam üzerinden şekillenir.

Bu konuda yapılan bir çalışmada, denekler ikiye ayrılmış ve bir gruba şu soru sorulmuş:

“Gandhi öldüğünde 114 yaşında mıydı?”

Diğer gruba da şu sorulmuş:

“Gandhi öldüğünde 35 yaşlarında mıydı?”

Birinci grup, Gandhi’yi aşırı yaşlı olarak düşünmeye başlarken, ikinci grup da Gandhi’nin çok da yaşlı olmadığını düşünerek tahmin yürütmeye başlıyor.

Planlamalarda İyimserlikten Doğan Hatalar (Planning Fallacy)

Bu konuyu en iyi bilenlerden biri de yazılımla uğraşanlar. Bir işi ne kadar sürede tamamlayacağınız sorulduğunda veya siz bunu düşündüğünüzde genelde aşırı iyimser tahminler yaparsınız. Çünkü WYSIATI, yani her şeyi gördüğümüz ve bildiğimizden ibaret sanıyoruz ve öngörülemeyen faktörleri hesaba katmıyoruz.

Hatıralar ve Deneyimler

Kitabın sonu bölümünde, insanların deneyimleri nasıl hatırladığıyla ilgili çeşitli tespitler var. Çarpıcı bir örnekte, iki grup denekten birinci gruptakilere -10 derecedeki suya 60 saniye boyunca ellerini batırmaları isteniyor. Diğer gruba ise, 90 saniye boyunca ellerini aynı suya batırmaları isteniyor. Fakat ikinci gruptakilere 60. saniyeden sonra çok hafif bir rahatlama sağlayacak ama yine de hâlâ canlarını yakacak derecede soğuk bir su veriliyor (tam derecesi yazmıyordu, ama mesela -5 gibi düşünebiliriz). Deney sonunda iki gruba çektikleri acı seviyesini puanlamaları söylendiğinde, ikinci grup toplamda daha çok acı çekmesine rağmen daha düşük bir puan veriyor. Buradan çıkan sonuç şu: İnsanlar deneyimlerini hatırlarken, sadece son anlara odaklanıyor, en son sizde nasıl bir izlenim kaldığı o hatıranızı belirliyor. Bu örnekte, ikinci gruptakiler son 30 saniye nispeten daha az soğuk bir suya maruz kaldıklarından, her ne kadar canları yine de yanmış olsa da acının şiddeti azaldığından sanki çok daha iyi bir deneyim yaşamış gibi hatırlıyorlar.

Deneyimlerimizle ilgili bir diğer tespit de, insanlar hatırlarken deneyimlerinin süresini kaale almıyorlar. Mesela, 1 sene boyunca çektiğiniz acı da, 5 sene boyunca çektiğiniz acı da daha sonra geriye dönüp baktığınızda sizde aynı etkiyi gösteriyor. Geçen zamanın uzunluğunu hatırlamıyoruz.

Sonuç

Kitabı okumanızı tavsiye ederim, Türkçe çevirisinden de okuyabilirsiniz ama ne kadar kaliteli bir çeviridir bilmiyorum. Burada bahsetmediğim başka pek çok konuya da değiniyor kitap, oldukça zengin bir içeriği var. Ben aklımda en çok yer edenleri paylaştım. Zihnimizin düştüğü bu yanılgılardan tamamen kurtulmak mümkün gözükmese de, en azından varlıklarından haberdar olmak da bir şeydir. Belki yarın vereceğimiz kritik bir kararda, en azından kararı hangi sistemin verdiğini aklımızın bir köşesinde tutarız ki beklentilerimizi de ona göre ayarlayalım.