Yazılım ve daha fazlası

“Söz uçar, yazı kalır.”

Kitap: The Subtle Art of Not Giving a F*ck

11/02/2024 tarihinde eklendi

Biraz kişisel gelişim ve biraz da psikoloji ile ilgili bir kitap. Mutluluğa nasıl ulaşılır, hayatımızda nelere önem vermeliyiz ve neleri “iplememeliyiz” gibi konulardan bahsediyor.

Hayatta nelere önem atfettiğimize dikkat etmeliyiz diyor; enerjimiz ve vaktimiz kısıtlı, sadece gerçekten değecek şeyleri kafayı takın.

And while there’s nothing wrong with good business, the problem is that giving too many fucks is bad for your mental health. It causes you to become overly attached to the superficial and fake, to dedicate your life to chasing a mirage of happiness and satisfaction. The key to a good life is not giving a fuck about more; it’s giving a fuck about less, giving a fuck about only what is true and immediate and important.

The Subtle Art of Not Giving a F*ck"

Tüketici Toplum

Tüketimi teşvik etmek için her taraftan olumlu örneklerin ve peşine düşülecek hayatların bombardımanına tutuluyoruz. Bu da yaşamımızdaki olumsuzlukların sanki hiç sıradan şeyler olmadığını, iğrenç bir hayat yaşadığımızı zannettiriyor bize.

Now here’s the problem: Our society today, through the wonders of consumer culture and hey-look-my-life-is-cooler-than-yours social media, has bred a whole generation of people who believe that having these negative experiences—anxiety, fear, guilt, etc.—is totally not okay. If you feel like shit for even five minutes, you’re bombarded with 350 images of people totally happy and having amazing fucking lives, and it’s impossible to not feel like there’s something wrong with you.

Oysa bize gösterilenler ve teşvik edilenler dışında hayatın olumsuz tarafları da var ve bu olumsuzlukları herkes yaşıyor. Yaşadığımız problemler bize özgü değil, bu bağlamda kimse özel değil. Volkan Konak’ın da dediği gibi, “Herkesun bir derdi var, durur içerisinde”.

Başarısızlık, Korkular ve Olumsuzluklar

Kitapta başarısızlığın doğal ve üzerinde fazla durulmaması gereken bir gerçek olduğu vurgulanmış. Başarısızlık, aslında bizi başarıya götüren önemli bir adımdır diyor. Başarıyı nasıl tanımladığınızı bir kenara bırakırsak, başarısız olduğunuz her deneme, sizi neyin başarıya götüreceğini anlamanıza yardımcı olacaktır.

Benzer şekilde, korkularınızla ve endişelerinizle yüzleşmenin getirdiği acılar sizi olgunlaştırır.

The failures in business are what lead to a better understanding of what’s necessary to be successful. Being open with your insecurities paradoxically makes you more confident and charismatic around others. The pain of honest confrontation is what generates the greatest trust and respect in your relationships. Suffering through your fears and anxieties is what allows you to build courage and perseverance.

Her şeyi kontrol etmeye çalıştığınızda, her konuyu kafaya taktığınızda ve her problemi çözmeyi vazife edindiğinizde, asla başarılı olamazsınız çünkü bir problemin çözümü diğer problemlerin doğuşu demektir. Çözmeye çalıştığınız problemler için seçici olun ve umursamamayı öğrenin.

When you give a fuck about everyone and everything, you will feel that you’re perpetually entitled to be comfortable and happy at all times, that everything is supposed to be just exactly the fucking way you want it to be. This is a sickness. And it will eat you alive. You will see every adversity as an injustice, every challenge as a failure, every inconvenience as a personal slight, every disagreement as a betrayal.

Bu yüzden, hayatınızda çözmeniz gereken en önemli şey neleri gerçekten umursadığınız olmalı.

Finding something important and meaningful in your life is perhaps the most productive use of your time and energy. Because if you don’t find that meaningful something, your fucks will be given to meaningless and frivolous causes.

Maturity is what happens when one learns to only give a fuck about what’s truly fuckworthy.

Mutluluk

Kitap, mutluluğun problem çözmekten geldiğini iddia ediyor. Bu açıdan bakınca, problemlere sahip olmak, mutluluğun ön koşulu. Mutluluk erişilen bir nokta değil, sürekli hareket halinde olan bir hedef, çünkü hayat her zaman yeni problemler koyacak önünüze.

Happiness comes from solving problems. The keyword here is “solving.” If you’re avoiding your problems or feel like you don’t have any problems, then you’re going to make yourself miserable.

Mutlu olmamızı engelleyen olumsuz hisler, harekete geçmemiz için bizi dürter. Harekete geçeriz, problemi çözeriz ve bu kez olumlu şeyler hissetmeye başlarız. Ta ki her şey gibi o his de geçinceye ve yeni problemler karşımıza çıkıncaya kadar.

In other words, negative emotions are a call to action. When you feel them, it’s because you’re supposed to do something. Positive emotions, on the other hand, are rewards for taking the proper action. When you feel them, life seems simple and there is nothing else to do but enjoy it. Then, like everything else, the positive emotions go away, because more problems inevitably emerge.

Kitaptaki en önemli noktalardan biri şu: Hislerimize aşırı değer vermemeliyiz. Çünkü hisler geçicidir. Bizi bugün mutlu eden şey, yarın sıradanlaşacak.

Kendimize sormamız gereken soru şu: Hayatımızda hangi acılare ve mücadelelere hazırız?

I wanted the reward and not the struggle. I wanted the result and not the process. I was in love with not the fight but only the victory. And life doesn’t work that way.

Hangi sebepler için mücadele etmek istediğimiz, kimliğimizi belirler.

Sorumluluk ve Belirsizlik

Kitapta, tüm gelişim ve ilerlemenin kaynağının “sorumluluk” duygusu olduğu belirtiliyor. Hayatta başımıza gelen her şeyden biz sorumluyuz, harici etkenler ne olursa olsun. Bir hata yapmış olabilir, veya başkasının yaptığı bir hata bizi etkiliyor olabilir. Hata yapıldıktan sonra geriye kalan tek şey sorumluluk alıp önümüze bakmaktır. Kimse problemlerimizi bizim için çözmeyecek.

Fault is past tense. Responsibility is present tense. Fault results from choices that have already been made. Responsibility results from the choices you’re currently making, every second of every day. You are choosing to read this. You are choosing to think about the concepts. You are choosing to accept or reject the concepts. It may be my fault that you think my ideas are lame, but you are responsible for coming to your own conclusions. It’s not your fault that I chose to write this sentence, but you are still responsible for choosing to read it (or not).

Gelişimin ve değişimin bir başka tetikleyicisi de “belirsizlik” ve “bilmemek”. İnsan, bilmediği şeyi araştırır ve peşine düşer. Belirsizliği gidermek ister. Bir şeyi öğrenmenin ön koşulu, onu bilmemektir veya bilmediğini kabul etmektir. Böylece harekete geçip, bilinmezliği gidermeye çalışırız.

Seçeneksizlik

İnsan önünde ne kadar çok seçenek varsa, o kadar strese girer, hangi yolu seçeceğini belirlemesi zorlaşır. Bir yola girdikten sonra da, aklının bir köşesinde, sapmadığı diğer yollar ve seçenekler ve “keşke"ler onu yer bitirir. Bu açıdan bakınca, seçeneklerinizi azaltabilmek, yani alternatifleri eleyebilmek için kendimize bazı temel değerler ve amaçlar belirlemeliyiz. Bu değerler ve amaçlarla çelişen tüm seçenekleri eleyerek, asıl umrumuzda olduğuna karar verdiğimiz konulara derinlemesine dalmalıyız.

But more is not always better. In fact, the opposite is true. We are actually often happier with less. When we’re overloaded with opportunities and options, we suffer from what psychologists refer to as the paradox of choice. Basically, the more options we’re given, the less satisfied we become with whatever we choose, because we’re aware of all the other options we’re potentially forfeiting.

Kendinizi, kontrol edemediğiniz kriterler üzerinden değerlendirmeyin. Mesela, “herkes tarafından sevilen biri olmak” ne kadar çok çabalarsanız çabalayın sizin elinizde olan bir şey değildir. Sizi sevmeyen biri yine çıkacaktır ve bu konuda yapabileceğiniz şeyler sınırlı. İmkansızın peşine düşmek yerine, çabalarınızı elinizden gelen ve etki edebildiklerinize yöneltin.